Orta Asya kurganları ve Pazırık kazıları bulguları, Türkler'in ahşap işleriyle çok eskiden beri ilgilendiklerini ortaya koymuştur.
Ağaç işçiliğinin sanat olarak tanımlanması, yapıların mimari elemanlarla süslenmesinden doğmuştur.
İslâm sanatında, özellikle Emevi ve Abbasi ağaç işlerinde yeni bir üsluba yöneliş dikkat çekicidir. Selçuklular da ağaç işçiliğine büyük önem vermişlerdir.Selçuklu döneminden kalma, masif ceviz rahleler üzerinde hakim dekor olarak çok sık rumî ve palmet motifleri ve Selçuklu nesih yazısı ile kitabeler göze çarpmaktadır.
Osmanlılar'da ağaç işleri ile uğraşan sanatkara verilen isim bilinmemekle birlikte bazı belgelerde “nahhat” sözcüğüyle karşılaşılmıştır.

Osmanlılar, XV. yüzyılda genellikle bitki motifleri ve geometrik motifleri ön plana çıkarmışlar; XVII. yüzyılda özellikle Kuran muhafazaları ve rahlelerde fildişi ve sedef kakma tekniğini kullanmışlardır. XVIII. yüzyılda, Osmanlı ahşap işçiliğinin Avrupa Barok ve Rokoko tarzlarının etkisine girdiği görülür.
Osmanlı ahşap sanatında , şimşir, ıhlamur, meşe, ceviz, elma, armut, sedir, gül ve abanoz ağaçlarından yapılan eserler arasında, sütun başlıkları, kornişler, konsollar, dolap kapakları, kapı ve pencerelerin yanısıra, minber, kürsü, rahle, Kuran muhafazası, raf, kutu, kavukluk ve çekmecelere de rastlanır. Osmanlı ağaç işi sanatkarları, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçukluları'nın uyguladıkları oyma tekniklerinden sonra kündekâri (geçme) tekniğini geliştirmişlerdir.

Kündekâri tekniği
En erken örneklerini XII. yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu'da gördüğümüz kündekâri tekniği küçük ölçüde geometrik parçaların, yapıştırma ve çakma işlemi olmaksızın yalnızca yivler yardımıyla birbirine geçirilmesiyle sağlanmış, bundan ötürü bu teknikle yapılan eserler, günümüze dek dış etkenlerden zarar görmemiştir. Küçük tahta parçacıklarının damarları birbirine karşıt yerleştirilmiş, böylece birinin diğerinin nem ve ısısından çarpılması önlenmiştir.Bunun sonucunda da kündekâri tekniğiyle yaratılan eserler, yüzyıllar boyunca düzgünlüğünü koruyarak en iyi biçimde günümüze ulaşmıştır.
Kündekâri tekniği, yapılışına göre hakiki ve taklit olarak ikiye ayrılır. Bir çatma tekniği olan hakiki kündekâride, sekizgen, baklava ve yıldız formuna sahip, içi arabesk rölyefli ahşap parçalar ile bunları birbirine bağlayan oluklu ahşap kirişler iç içe geçerek bağlanmıştır. Bu parçaları birbirine tutturmak için çivi veya tutkal kullanılmamıştır.
Parçalar geçme olduğundan, ahşabın zamanla kuruyup ufalmasına bağlı blok şeklinde ayrılmalar ve yarıklar oluşmamaktadır. Konya Alaeddin Camii (XII.yy), Malatya Ulu Camii (XIII.yy), Niğde Sungurbey Camii ve Bursa Ulu Camii minberlerinde hakiki kündekârinin en başarılı örneklerini görmek mümkündür.
Taklit kündekâri tekniği ise, çakma ve rölyefli, tamamen çakma ve yapıştırma ve tamamen rölyefli olmak üzerebirkaç grupta incelenebilir.Özellikle minber yan aynalıklarında ve kapılarda görülen çakma ve rölyefli kündekâri tekniğinde, aynalıklar ahşap blokların yan yana getirilmesiyle tamamlanır. İçi arabesk dekorla süslü sekizgen, baklava ve yıldız şeklinde parçalar birer kabara gibi rölyef halinde işlenmiştir. Bu çıkıntılı yüzeylerin arasına ise, geometrik kafesi meydana getiren kirişler çakılmıştır. Sekizgen, yıldız ve baklavalarda çivi yoktur, ancak aradaki çıtalar çiviyle tutturulmuştur.Ahşap blokların kuruyup küçülmesi halinde panoların arasında boydan boya ayrıklar görülür.Taklit kündekarinin hakiki kündekari tekniğine en çok yaklaştığı örnekleri, Kayseri Ulu Camii (XIII.yy) ve Ankara Kızılbey Camii (XIII.yy) minberleri ile Kastamonu Candaroğlu Mahmutbey Camii'nin kapılarında görüyoruz.
Ağaç işçiliğinin sanat olarak tanımlanması, yapıların mimari elemanlarla süslenmesinden doğmuştur.
İslâm sanatında, özellikle Emevi ve Abbasi ağaç işlerinde yeni bir üsluba yöneliş dikkat çekicidir. Selçuklular da ağaç işçiliğine büyük önem vermişlerdir.Selçuklu döneminden kalma, masif ceviz rahleler üzerinde hakim dekor olarak çok sık rumî ve palmet motifleri ve Selçuklu nesih yazısı ile kitabeler göze çarpmaktadır.
Osmanlılar'da ağaç işleri ile uğraşan sanatkara verilen isim bilinmemekle birlikte bazı belgelerde “nahhat” sözcüğüyle karşılaşılmıştır.
Osmanlılar, XV. yüzyılda genellikle bitki motifleri ve geometrik motifleri ön plana çıkarmışlar; XVII. yüzyılda özellikle Kuran muhafazaları ve rahlelerde fildişi ve sedef kakma tekniğini kullanmışlardır. XVIII. yüzyılda, Osmanlı ahşap işçiliğinin Avrupa Barok ve Rokoko tarzlarının etkisine girdiği görülür.
Osmanlı ahşap sanatında , şimşir, ıhlamur, meşe, ceviz, elma, armut, sedir, gül ve abanoz ağaçlarından yapılan eserler arasında, sütun başlıkları, kornişler, konsollar, dolap kapakları, kapı ve pencerelerin yanısıra, minber, kürsü, rahle, Kuran muhafazası, raf, kutu, kavukluk ve çekmecelere de rastlanır. Osmanlı ağaç işi sanatkarları, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçukluları'nın uyguladıkları oyma tekniklerinden sonra kündekâri (geçme) tekniğini geliştirmişlerdir.
Kündekâri tekniği
En erken örneklerini XII. yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu'da gördüğümüz kündekâri tekniği küçük ölçüde geometrik parçaların, yapıştırma ve çakma işlemi olmaksızın yalnızca yivler yardımıyla birbirine geçirilmesiyle sağlanmış, bundan ötürü bu teknikle yapılan eserler, günümüze dek dış etkenlerden zarar görmemiştir. Küçük tahta parçacıklarının damarları birbirine karşıt yerleştirilmiş, böylece birinin diğerinin nem ve ısısından çarpılması önlenmiştir.Bunun sonucunda da kündekâri tekniğiyle yaratılan eserler, yüzyıllar boyunca düzgünlüğünü koruyarak en iyi biçimde günümüze ulaşmıştır.
Kündekâri tekniği, yapılışına göre hakiki ve taklit olarak ikiye ayrılır. Bir çatma tekniği olan hakiki kündekâride, sekizgen, baklava ve yıldız formuna sahip, içi arabesk rölyefli ahşap parçalar ile bunları birbirine bağlayan oluklu ahşap kirişler iç içe geçerek bağlanmıştır. Bu parçaları birbirine tutturmak için çivi veya tutkal kullanılmamıştır.
Taklit kündekâri tekniği ise, çakma ve rölyefli, tamamen çakma ve yapıştırma ve tamamen rölyefli olmak üzerebirkaç grupta incelenebilir.Özellikle minber yan aynalıklarında ve kapılarda görülen çakma ve rölyefli kündekâri tekniğinde, aynalıklar ahşap blokların yan yana getirilmesiyle tamamlanır. İçi arabesk dekorla süslü sekizgen, baklava ve yıldız şeklinde parçalar birer kabara gibi rölyef halinde işlenmiştir. Bu çıkıntılı yüzeylerin arasına ise, geometrik kafesi meydana getiren kirişler çakılmıştır. Sekizgen, yıldız ve baklavalarda çivi yoktur, ancak aradaki çıtalar çiviyle tutturulmuştur.Ahşap blokların kuruyup küçülmesi halinde panoların arasında boydan boya ayrıklar görülür.Taklit kündekarinin hakiki kündekari tekniğine en çok yaklaştığı örnekleri, Kayseri Ulu Camii (XIII.yy) ve Ankara Kızılbey Camii (XIII.yy) minberleri ile Kastamonu Candaroğlu Mahmutbey Camii'nin kapılarında görüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder